Avrupa maçlarında 0-0'lık ilk maç skoru garip bir sonuçtur.
Avantaj desen değil, dezavantaj desen tam olarak değil.
İyi mi, kötü mü belli olmayan, arafta bir skor.
Diyelim deplasmandan 0-0 ile döndünüz. Oh!
Ben artık turu geçerim diyebiliyor musunuz? Zor.
İçinizde hep bir "acaba" olur.
Bu girizgâhı, Benfica'nın da Fenerbahçe rövanşı öncesinde rahat olmadığını vurgulamak adına yaptım.
Dolayısıyla Portekiz ekibi de ilk bölümde skor üstünlüğünü elde edemez ya da tek farklı bir üstünlükle son bölüme girerse gayet tedirgin hissedecek.
Bu kesin. Fenerbahçe'nin mental anlamda güç alması gereken gerçek bu.
Gelelim saha içine… Sarı-Lacivertli takım ilk maçta işin savunma yönünü iyi halletti.
Üretkenlik ise zayıftı.
Ancak bu görüntüde gayet kontrollü oynayan ve Fenerbahçe deplasmanından çekindiğini belli eden Benfica'nın da rolü olduğunu unutmayalım.
Estádio da Luz'da, 65 Bin seyircinin coşkusuyla çok daha dinamik, etkili ve oyunu kontrolünde tutan bir Benfica bekliyorum.
Sadece savunma yaparak bu etkinliğin gücünü sınırlayamazsınız. Mourinho elbette topu rakibe bırakacaktır. Ancak belli bölümlerde etkili pres ve karşı preslerle hataya yol açmak, geçişlerde de rakip kalede tehlike yaratmak şart.
Yani Benfica top-tüfek Fenerbahçe kalesine gelmekten çekinmeli.
Bu takdirde oyun daha dengeli ve Fenerbahçe açısından daha az tehlikeli olur. Anahtar; ilk golü yememek. Mümkünse bir duran top, hızlı hücum ya da uzaktan şut ile gol bularak inisiyatifi ele geçirmek olmalı.
Elbette gol yemek de dünyanın sonu değil. Ama ikinci gol her anlamda yıpratıcı olur. Fenerbahçe, hazırlık maçında 2-0'dan geri gelmişti ama bu defa durum farklı.
Dolayısıyla yenecek olası bir gol oyunu bozmamalı.
Bu senaryolardan hareketle işin büyüğü Mourinho'ya düşüyor. Gün bu gün.
Fark yaratacaksa bu seviyede yaratacak.
Bakalım Amrabat yerine İsmail ile başlayabilecek mi?
Bu tercih rakibi biraz daha önde karşılamak anlamına gelir. Çağlar mı, Mert mi?
Ön alanda bu maç özelinde Talisca ve Duran kulağa daha akılcı geliyor.
Velhasıl oyuncular da en üst seviyelerinde olmalı.
Zor ama imkânsız diye bir şey yoktur!
BARIŞ KRİZİNİN İKİ YÖNÜ
Barış Alper'in transfer hikâyesi Galatasaray açısından tatsız bir krize dönüştü. Ben bu tür durumlarda iki tarafın da haklı ya da haksız tarafları olabileceği ihtimaline inanırım.
Madalyonun iki yüzü vardır. Her şeyden önce Barış antrenmanlara çıkmayarak hata yaptı.
Barış'ın menajerinin izlediği yol da yol değildi.
Hele kullandığı üslup hiç şık olmadı. Krizi iyi yönetemedi.
Oysa mesleğinin gereği bu! Ayrıca Şampiyonlar Ligi listesinin bildirilmesine bu kadar az zaman kalmışken bu transferin ciddiyet kazanması da doğru bir takvim izlenmediğini gösteriyor.
Bunlar madalyonun bir tarafı. Bir de madalyonun diğer yüzü var. Beş kat maaş herkesi cezbeder. "Bekâra boşanmak kolay" misali, boş keseden sallayanlara beş kat fazla ücret verseniz nefesleri kesilir.
Üstelik burada 1,5 milyar Lira'dan bahsediyoruz.
Ayrıca 50 milyon euro bonservis beklediğiniz bir oyuncuya 2 milyon maaş vermek de çok hakkaniyetli görünmüyor bana. Barış'ı Barış yapan Galatasaray olsa da, oyuncunun emeği ve gelişimini göz ardı etmek haksızlık olur. Bir de geçen sezon verilmiş sözler olduğu söyleniyor. Özetle madalyonun diğer tarafı da boş değil. Hep söyledim Osimhen transferiyle birlikte bir eşik aşıldı. Osimhen, Sane, İcardi gibi oyuncuların çift haneli maaşları ister istemez takımdaki diğer oyuncuların dikkatini çekecektir. Tamam!
Yıldız oyuncular yüksek maaş alabilir de aradaki makas çok açık olursa orada denge de kalmaz, huzur da… Galatasaray'da buna benzer sıkıntıları ileride hem para, hem ego savaşı olarak görebiliriz. Burada iş yönetime ve Okan Hoca'ya düşüyor. Okan Buruk Kayseri maçından sonra yaptığı açıklamayla bu konuda çok iyi bir sınav verdi.
Bundan sonra da aynı çizgiyi korumak zorunda.
Sarı-Kırmızılı takımın sezonun kalanında karşılaşacağı en büyük tehlike bence bu tarz krizler olacak.
SÜPER LİG'İN ANATOMİSİ
Sadece üç haftada, üstelik de eksik maçlar varken Lig'in geleceğini özetlemek riskli olabilir. Yine de bir röntgen çekip, tarihe not düşmekte fayda var. Galatasaray kaldığı yerden devam ediyor.
Fenerbahçe kapanan rakipleri aşmakta yeni çareler üretebilirse çok az sıkıntı yaşar.
Trabzonspor iyi bir fikstür ile başladı. Daha derli toplu.
Ama bu fikstür eksikleri perdelemesin. İlk iki hala çok zor.
Beşiktaş'ın durumu da farklı değil. Yapısal problemler bir ölçüde çözüldü. Ama temel savunma sıkıntısı devam ediyor. Kadro derinliği yok.
Eksik iki maç da iyi olmadı.
Samsunspor, Göztepe ve Başakşehir geçen yıl olduğu gibi yine derli, toplu görünüyor.
Avrupa maçları Samsun ve Başakşehir'i zorlar. Göztepe daha üstte kendine yer bulabilir.
Ama performans istikrarı şart.
Geçen yıldan ders aldılar mı göreceğiz. Konya'dan daha iyi bir sezon performansı bekliyorum. Onun dışında ön plana çıkan bir ekip yok.
Belki bir ya da iki takım toparlayabilir. Bana göre Süper Lig'de dört grup takım olacak.
Şampiyonluk mücadelesi verenler. Hemen altında Avrupa için mücadele edenler.
Orta sıraların görece amaçsız ekipleri ve lige tutunmaya çalışacak olan takımlar. Kadro zaafı bariz olan iki, üç ekip var.
Bakalım toparlayabilecekler mi? Özetle ligimiz yine güç farkı açık, kalitesi vasatı aşmayan görüntüde.
Saha zeminleri içler acısı.
Hakemler de yine sağlıklı görüntü vermiyor. Sıkıntılı bir sezon daha yaşayacağız.
Marka değeri mi?
Hadi canım sizde!
